11 Mayıs 2011 Çarşamba

ABANT GÖLÜ



Bolu ili sınırları içinde yer alan Abant Gölü, kente yaklaşık 30 km. uzaklıktadır. Abant dağları üzerinde arazi kaymaları ile oluşan bu set gölüne E-5 karayolundan ayrılan 20 km'lik asfalt bir yolla ulaşılır. Deniz seviyesinden 1328 metre yüksekte yer alan göl, 1.28 kilometrekarelik bir alanı kaplamaktadır. En derin yeri 17 metreyi bulan gölün uzunluğu 900 metre civarındadır. Çevresindeki küçük akarsularla beslenen gölün seviyesi, yeraltı sularının zengin olduğu Mart Nisan döneminde 25-30 cm. kadar yükselir. Bu küçük akarsulardan en önemlisi Beşpoyraz deresidir. Abant Gölü sularını kuzeydoğu ucundan boşaltır ve bu su çevredeki ormanlardan gelen sularla birleşerek, Filyos Çayı'nın kollarından biri olan Bolu Suyu'nu oluşturur. Gölün çevresi çam, göknar ve kayın ağaçları ile çevrilidir. Yabani meyve ağaçları ve çiçekler, çeşitli mantarlar ve gölün yüzeyini kaplayan nilüferler ile oldukça zengin bir bitki örtüsüne sahiptir.
Abant Gölü havuz yöntemi ile alabalık üretiminde Türkiye'de ilk olmanın özelliğini taşıyor. Burada gözünüze herhangi bir tarihi eser çarpmasa da, gölün yer aldığı kesimde yapılan araştırmalar şaşırtıcı bir gerçeği ortaya koyuyor: Bölgenin tarihi M.Ö. 5000-3000 yıllarına, Hititler'in ilk dönemine kadar uzanıyor. Daha sonraları, Anadolu'da görülen hemen tüm uygarlıkların yaşam alanına girmiş Abant Gölü ve çevresi. Bölgeye son olarak 19. yüzyılın ikinci yarısından sonra Kafkas göçmenleri gelerek, Anadolu mozayiğindeki yerlerini almışlar.
Gölün çevresi yaklaşık 7 km. Ortalama adımlarla saatte 5 km. yüründüğünü kabul edersek, bu mesafe yaklaşık 1,5 saatlik bir yürüyüş demektir. Hafta içinde tüm günü masa başında veya bilgisayar karşısında çalışarak geçirenlerin bu süreyi birden büyük katsayı ile çarpmaları gerekiyor. Bu mesafeyi yürümeyi göze alamayanlar ve gölün çevresini dolaşmak isteyenler içinse üç seçenek var. Birincisi, eğer kendi özel araçları ile geldilerse bununla dolaşmak... İkincisi, biraz nostaljik bir seçenek olan faytonlar. Abant girişinde ve otellerin önlerinde bulabileceğiniz bu tarihi taşıtlar yorulmadan, keyifli ve hızlı bir şekilde gezmek isteyenlerce tercih edilebilir. Üçüncüsü ise atlar. Bu seçenek de alışık olmayanlar için gezi sonrası rahatsızlık yaratabileceğinden az sayıda insan tarafından tercih edilmektedir.
Eğer Abant'ı yakından tanımak istiyorsanız, yürümek ilk tercihiniz olmalı. Bu sayede diğer seçeneklerle ulaşamayacağınız orman içindeki yürüyüş yollarını da keşfederek daha keyifli dakikalar geçirebilir, kıyısına inip gölün üzerindeki nilüferleri daha yakından inceleyebilir, çiçeklerin üzerine üşüşen arıları seyrederek bir an olsun buradaki doğal hayatın bir parçası olma ayrıcalığını hissedebilirsiniz.
Abant civarındaki yaylalar, göl çevresi ile yetinmeyip daha sıkı bir yürüyüş yapmak isteyenler için iyi bir alternatif. Üstelik bu yürüyüşün sonunda göl manzarasını kuş bakışı seyredebilmek gibi bir ödül de bulunuyor.
Abant'da bir haftasonu veya daha uzun süre geçirmek niyetinde olanlar için çadır ile konaklamayı saymazsak üç seçenek bulunuyor: Büyük Abant, Abant Köşkü ve Abant Palace. Abant'taki turizm 1930'larda 12 odalı ahşap bir otelle başlamış. Bu otel daha sonra yıkılıp yerine Turizm Bakanlığı'na bağlı Turban Oteli inşa edilmiş ancak son yıllardaki özelleştirme kapsamı ile özelleştirilerek Büyük Abant ismini almıştır. Yine aynı yıllarda göl kıyısına Özel İdare tarafından devlet büyüklerini konuk etmek amacıyla bir köşk yaptırılmış. 1937 yılında tamamlanan bu köşke önceleri Atatürk Köşkü denmiş; ancak, Atatürk burayı hiç görememiş. Daha sonraki yıllarda da İnönü Köşkü olarak isimlendirilmiş. 1975'ten sonra yıkılıp aslına sadık kalınarak yeniden inşa edilen köşk, Taksim Otelcilik A.Ş. tarafından satın alındığı 1987'den beri Abant Köşkü adıyla otel olarak hizmet veriyor. Bölgedeki üçüncü otel olan Abant Palace ise 1989'da aynı işletme tarafından hizmete açılmış.










Hiç yorum yok:

Yorum Gönder